Tez 2000-2009 yılları

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 14 of 14
  • Item
    Development of a nodal method for the solution of the neutron diffusion equation in cylindrical geometry
    (Istanbul Technical University, Energy Institute, 2008-06) Mercimek, Mehmet; Özgener, Atilla; TAEK-NGD
    Nükleer reaktörlerin birçok fiziksel özelliği nötron difüzyon teorisi ile anlaşılmaktadır. Difüzyon teorisinin geçerli olabilmesi için reaktör ortamını oluşturan binlerce küçük malzeme, ortalama tesir kesitleri ve difüzyon katsayıları kullanılarak homojenlestirilir. Bu homojenleştirme işlemine rağmen reaktör kalbi yine de oldukça heterojen bir ortam oluşturur. Bu heterojenlik yakıt demetleri arasındaki yakıt miktarları farkından, yanıcı zehirlerden, kontrol çubuklarından, su kanallarından, yapısal malzemelerden vs. kaynaklanır. Geleneksel sonlu farklar yönteminde ağ aralığı iki gereksinimi karşılayacak şekilde seçilmelidir: (a) kalan heterojenliği gösterebilmeli (b) termal difüzyon uzunluğundan daha kısa olmalı. Böyle bir sonlu farklar modeli 100.000 - 1.000.000 kadar bilinmeyen içerir. Bu ise bilgisayar donanımında ki gelişmeye rağmen ürkütücü bir problemdir. Bunun yerine reaktör kalplerinde nötron akı dağılımını ve etkin çoğaltma katsayısını bulmak için çok sayıda yaklaşım yöntemi geliştirilmiştir. Bunlar nodal, kaba ağ ve sentez yöntemleri olarak sınıflandırılır. Nodal yöntemlerde, reaktör kalbi nod denilen büyük homojenleştirilmiş alanlara bölünür. Genellikle bir yakıt topluluğu (asemble) ya da toplulukları bir nod olarak tanımlanır. Böylece bilgisayar zamanından ve depolama alanından kazanılır. Nodal hesaplamalar sonucu bir yakıt topluluğu için güç ya da ortalama akı ve reaktör için etkin çoğaltma katsayısı bulunur. Nodal yöntemlerin temel fikri iki nod arasındaki yüzeyde nötron akımları ve bu nodlarda ortalama nötron akıları arasında ilişki kurmaktır. Bu ilişkiyi sağlayan bir katsayı matrisi oluşturulur. Geleneksel ve dik yönde integre edilmiş nodal yöntemler olmak üzere birbirinden oldukça farklı iki sınıf nodal yöntem geliştirilmiştir. Her ikisi de aynı nodal denge denklemini kullanmalarına rağmen ayrık sistemi çözecek ek denklemleri farklı şekilde türetirler. Bu tezin teorik temelini dik yönde integrasyon yaparak elde edilen nodal açılım yöntemi oluşturur. Bu çalışmada polinom açılım yöntemlerinden biri olan nodal açılım yöntemlerinden en düşük dereceden olanı kullanılmıştır. Sistem geometrisi olarak bir boyutlu silindir alınmıştır. Açılım katsayılarının bulunmasında Fick Yasasından, ayrık nodal denge denkleminden ve normal akımın sürekliliğinden yararlanılmıştır. Her bir nod için ikisi Fick Yasasından biri ayrık nodal denge denkleminden olmak üzere üç denklem ya da bir başka ifadeyle üç vektör elde edilmiştir. Bu denklemler bir katsayı matrisini olustururlar. Çok gruplu difüzyon teorisi için yetkinlik-özdeğer hesaplamaları yapabilen bir bilgisayar programı bu matris formundan yararlanılarak geliştirilmiştir. Bu program FORTRAN 90 dilinde yazılmış ve WINDOWS isletim sisteminde koşulmuştur. Derleyici olarak FORTRAN Power Station 4.0 kullanılmıştır. Bu program çok gruplu nötron difüzyon denklemini çok bölgeli bir sistem için çözerek etkin çoğaltma katsayısını, akı ve akım dağılımını ve ortalama akımları bulma yeteneğine sahiptir. Bu FORTRAN programının ismi olarak, R yönünde nodal açılım yöntemi kelimelerinin İngilizce bas harflerinden oluşan NEMR seçilmiştir. NEMR programını doğrulamak için bir gruplu, bir grup iki bölgeli, iki gruplu problemlerin analitik çözümleri bulunmuş, bu sonuçlar hem NEMR programının sonuçları ile hem de lineer ve kuadratik sonlu elemanlar yöntemi ile karsılaştırılmıştır. Sonlu elemanlar yöntemi için QFEMR programı kullanılmıştır. Son olarak iki grup çok bölgeli bir reaktör olan TRIGA reaktörü için program koşulmuş ve bütün bu problemlerde NEMR programının tutarlı ve doğru sonuçlar verdiği gözlenmiştir. Bu tezin amacı sonsuz silindirik bir ortam için nodal yöntem programı geliştirmek ve nodal yöntemler ile sonlu elemanlar yöntemini karşılaştırmak, hangi yöntemin hangi durumlarda daha iyi sonuç verdiğini gözlemlemek olmuştur. Test problemlerinden görüleceği gibi bilgisayar programı doğrulanmış ve geliştirilen nodal yöntemin sonlu elemanlar yöntemlerine göre nod sayısının oldukça az olduğu kaba ağlarda daha iyi sonuçlar verdiği görülmüştür.
  • Item
    Yanma koşullarının kömürdeki eser elementlerin davranışlarına etkisi
    (Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003) Öztürk, Neşet; Özdoğan, Z. Sibel; TAEK-ÇNAEM
    Türkiye’nin fosil eneği kaynaklan arasında en önemli birincil eneği kaynağı toplam rezervi, 8 milyar tonu aşan linyit kömürüdür. Türkiye’de halen elektrik enerjisinin % 18’i termik santrallerden, kömürün yakılması sonucu elde edilmektedir. Kömürün yakılarak enerji elde edilmesi, SOa, NOx ve katı partikül emisyonları gibi çeşitli çevre problemlerini beraberinde getirmektedir. CO2 emisyonları da günümüzde iklim değişikliği açısından önem kazanmıştır. Kömürün içerisindeki minerallerin kalitatif ve kantitatif olarak bilinmesi, çevresel etkiler, geri kazanım, korozyon, ısı transferi gibi konular açısından gereklidir. Eser elementler, hem çevresel etki hem de geri kazanım açısından önemlidirler. Gerek kömür özelliklerinin, gerekse yanma koşullarının (hava fazlası, yakma sıcaklığı), eser element emisyonlan/dağılımları üzerine etkisi vardır. Çeşitli veri tabanlarında yapılan kaynak araştırmaları, ülkemizde bulunan kömürlerde eser elementlerle yapılmış çalışma sayısının azlığına işaret etmektedir. Diğer yandan, özellikle son on yılda, kömür ve küllerde eser elementlerin davranışlarının araştırılmasına yönelik çalışmalar, gelişmiş ülkelerde büyük bir hız kazanmıştır. Bu çalışmada, Afşin-Elbistan, Yatağan, Tunçbilek linyit numuneleri çalışma kapsamına alınmıştır. Linyit numuneleri, rezerv miktarları, termik santrallerde kullanılıyor olmaları, daha önce bu linyitlerle ilgili herhangi bir veri olmaması ve kül içeriklerinin farklılıklar göstermesinden dolayı, seçilmişlerdir. Temsili linyit numuneleri, ASTM ve DB olmak üzere iki farklı yanma ortamında, sırasıyla (750, 830, 950 °C) ve (750, 800, 820, 830, 840, 860, 900, 950 °C) olmak üzere 8 farklı sıcaklıklarda yakılmışlardır. Temsili linyit numunelerinde ve bu linyit numunelerin değişik yanma ortamında ve koşullarında yakılarak elde edilen elde edilen kül numenelerinde majör (Ca, Si, Al), minör elementler (Fe, Na, K, Mg, Ti), eser elementler (Cu, Ni, Co, Zn, Mn, Pb, Cd, Cr), Atomik Absorpsiyon Spektrofotometresiyle ölçülmüştür. AAS ile ölçülen major, minör ve eser element konsantrasyonları, WDXRF, ICP-AES, EDXRF teknikleri ile elde edilen sonuçlarla da karşılaştırılmış ve sonuçların uyum içinde oldukları gözlenmiştir. Sonuçlar, yanma ortamına, yanma koşullarına, (% kül) ve özellikle sıcaklığına bağlı olarak eser majör, minör ve eser element konsantrasyonlarının külde değiştiğine işaret etmiştir. Temsili linyit kömür numunelerinin ve bu linyit kömürlerinin (ASTM ve DB) yanma ortamlarında ve yanma koşullarında elde edilen kül numunelerinin FT-ir spektrumlarında, Ca bileşiklerinin nasıl bir davranış gösterdikleri konusunda ipuçları elde edilmiştir. Yakma koşullarının ve özellikle sıcaklığın külün bileşimi üzerine etkisinin olduğu saptanmıştır. Elde edilen sonuçlar, aynı numunelerin XRD spektrumları sonuçlan ile karşılaştırılmış ve sonuçları kendi içerisinde uyumlu olduğu gözlenmiştir. Temsili kömür numunelerinde, 5 farklı yöntemle ölçülen major, minör ve eser element konsantrasyonları kullanılarak, teorik olarak kül’de ve yanma sonucu gaz fazına geçen element konsantrasyonları, kütle eşitlikleri kullanılarak teorik kullanarak hesaplanmıştır. Termodinamik denge esasına dayalı bir bilgisayar kodu (Solgasmix-PV), AE temsili linyit kömürün’de 5 farklı analiz metoduyla ölçülen major, minör ve eser element konsantrasyonları kullanarak, (C-O-H-N-X), (C-0-H-N-S-X), (C-O-H-N-Cl-X), (C-0-H-N-C1-S-X), 4 farklı sistem’de, sabit basınçta (P=1 atm), deneysel sıcaklıklar’da, (750-950 °C) çalıştırılmıştır. Ayrıca, 1103-1773 K arasındaki teorik sıcaklıklarda da major, minör ve eser elementlerin davranışları incelenmiştir. Elementlerin, gaz fazı ve kül’de dağılımlarına hava fazlalık katsayısının etkiside (HF= teorik, 1.1, 1.2) detaylı olarak incelenmiştir. Denge durumunda, gaz fazında ve külde bulunan bütün element/bileşiklerinin konsantrasyonları hesaplanmış ve bunlar teorik ve deneysel olarak elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Teorik hesaplamalar’dan elde edilen sonuçların, programdan elde edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında, bazı elementlerin yanma ortamına ve yanma koşullarına bağlı olarak gaz fazında veya külde, bazılarının da her iki yanma ortamında teorik sonuçlarla uyumlu oldukları (% hata oranlan göz önüne alınarak) bulunmuştur. Radyoaktif elementler ise, sadece 3 adet temsili kömür numunelerinde (238U, 232Th, 40K, 226Ra) düşük sayım sistemi ile ölçülmüştür. 238U aktivitesinin sadece, Afşin-Elbistan kömür numunelerinde, Dünya ortalamalarının üzerinde olduğu bulunmuştur. Diğer radyonüklit aktivitelerinin, dünya ortalamasının altında kaldığı bulunmuştur.
  • Item
    Heuristic rules embedded genetic algorithm for in-core fuel management optimization
    (The Pennsylvania State University, The Graduate School, Department of Mechanical and Nuclear Engineering, 2006-05) Alim, Fatih; Ivanov, Kostadin N.; Bölüm Yok
    The objective of this study was to develop a unique methodology and a practical tool for designing loading pattern (LP) and burnable poison (BP) pattern for a given Pressurized Water Reactor (PWR) core. Because of the large number of possible combinations for the fuel assembly (FA) loading in the core, the design of the core configuration is a complex optimization problem. It requires finding an optimal FA arrangement and BP placement in order to achieve maximum cycle length while satisfying the safety constraints. Genetic Algorithms (GA) have been already used to solve this problem for LP optimization for both PWR and Boiling Water Reactor (BWR). The GA, which is a stochastic method works with a group of solutions and uses random variables to make decisions. Based on the theories of evaluation, the GA involves natural selection and reproduction of the individuals in the population for the next generation. The GA works by creating an initial population, evaluating it, and then improving the population by using the evaluation operators. To solve this optimization problem, a LP optimization package, GARCO (Genetic Algorithm Reactor Code Optimization) code is developed in the framework of this thesis. This code is applicable for all types of PWR cores having different geometries and structures with an unlimited number of FA types in the inventory. To reach this goal, an ıv innovative GA İs developed by modifying the classical representation of the genotype. To obtain the best result in a shorter time, not only the representation is changed but also the algorithm is changed to use in-core fuel management heuristics rules. The improved GA code was tested to demonstrate and verify the advantages of the new enhancements. The developed methodology is explained in this thesis and preliminary results are shown for the VVER-1000 reactor hexagonal geometry core and the TMI-1 PWR. The improved GA code was tested to verify the advantages of new enhancements. The core physics code used for VVER in this research is Moby-Dick, which was developed to analyze the VVER by SKODA Inc. The SIMULATE-3 code, which is an advanced two- group nodal code, is used to analyze the TMI-1.
  • Item
    Türk hızlandırıcı kompleksi projesi kapsamında sase ve osilatör modda serbest elektron lazerinin genel tasarımı
    (Ankara Üniversitesi, Fizik Mühendisliği Anabilim Dalı, 2007) Yiğit, Şenay; Yavaş, Ömer; TAEK-RSGD
    Bu çalışmada, lineer hızlandırıcılara dayalı serbest elektron lazeri (SEL) üretimi için optimizasyon çalışması yapılmıştır. Somut uygulama olarak Türk Hızlandırıcı Merkezinde (THM) yer alması planlanan SEL demetleri için parametre optimizasyonu yapılmış ve uygulama alanları tartışılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde lineer hızlandırıcıların ana donanımları ve bu hızlandırıcılara dayalı serbest elektron lazerinin fiziği, SEL modları ve optimizasyon için gerekli koşullar sunulmuştur. Bu modlarda dünyada çalışan bazı laboratuvarların parametreleri optimizasyon koşulları açısından test edilmiştir. Türk Hızlandırıcı Merkezinde yer alması planlanan SEL demetleri için kendiliğinden genlik artımlı yayınım (SASE) ve Osilatör modda tasarım geliştirilmiştir. SEL üretimi Türk hızlandırıcı Merkezi projesi kapsamında linak-halka tipli elektron-pozitron çarpıştırıcısına dayanan phi (φ ) ve charm (c) fabrikalarının lineer elektron hızlandırıcısına dayandırılmıştır. Bu parçacıkların üretilmesi için gerekli elektron demet enerjileri sırasıyla 130 ve 1000 MeV olarak seçilmiştir. Çarpıştırıcı modunda kullanılan linak parametrelerinin aynı zamanda SEL modunda kullanılabilmesi için gerekli optimizasyon çalışmaları yapılmış ve hızlandırıcı modüller arasına uygun sayıda paketçik sıkıştırıcısının yerleştirilmesi ile SEL üretimi için gerekli elektron demet parametrelerinin elde edilebileceği gösterilmiştir. SASE SEL optimizasyon çalışması CERN CLIC Sürücü Demeti içinde test edilmiş ve elde edilecek SASE SEL’in CLIC*LHC dayalı SEL*Çekirdek çarpıştırıcısı için kullanılması öngörülmüştür. 130 MeV için osilatör modda SEL optimizasyonu yapılarak gerekli salındırıcı ve optik kavite parametreleri belirlenmiştir. Tez çalışmasında dünyadaki uygulamalarda dikkate alınarak SASE ve Osilatör SEL için kullanım alanları detaylıca irdelenmiştir.
  • Item
    Bazı antibiyotiklerin radyasyona duyarlıklarının ESR yöntemiyle incelenmesi
    (Hacettepe Üniversitesi, Fizik Mühendisliği Bölümü, Atom ve Molekül Fiziği Anabilim Dalı, 2004) Yürüş, Sevgi; Korkmaz, Mustafa; TAEK-RSGD
    Farmasötiklerin sterilizasyonu için gama ışınları gibi yüksek enerjili iyonize edici radyasyon kullanımı, diğer sterilizasyon yöntemleriyle karşılaştırıldığında yüksek giricilik gücü, paketlenmiş ve ısıya duyarlı ürünlerde uygulanabilirliği gibi avantajlarından dolayı tercih edilmektedir. Ancak gama ışınlarının farmasötiklerin kalitesini etkileyebilecek radyolitik ara ürünler oluşturması radyosterilizasyonun bir dezavantajı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, sıkça kullanılan sefazolin sodyum (CS) ve sulbaktam sodyum (SS) antibiyotiklerinin radyasyonla sterilize edilip edilemeyeceği araştırıldı. Bu amaca yönelik olarak gama ışınlarına tutulmuş örneklerde oluşan kökçelerin türleri, yapıları ve kinetik özellikleri Elektron Spin Rezonans (ESR) spektroskopisi kullanılarak incelendi. Işınlanmış CS dublet görünümünde bir spektrum verirken SS'nin birçok rezonans tepesine sahip ESR spektrumu verdiği belirlendi. İncelenen örneklerin 0.5-20 mW mikrodalga gücü aralığında doyum davranışları araştırıldı. CS için yedi, SS için ise dört farklı sıcaklıkta yapılan tavlama deneylerinden hesaplanan sönüm parametreleri, spektruma katkı getiren kökçe türlerinin sönüm aktivasyon enerjilerinin hesaplanmasında kullanıldı. Örneklerin 33 gün boyunca düzenli aralıklarla spektrumları kaydedilmek suretiyle oda sıcaklığındaki kökçe sönüm özellikleri araştırıldı. CS örneğinin 90K-350 K SS'nin ise 100K-400 K sıcaklık aralığında deneysel spektrumlarında ortaya çıkan karakteristik rezonans tepeleri ile ilgili sinyal şiddetlerinin sıcaklıkla değişimleri incelendi. Oda sıcaklığı altında tersinir bir şiddet artışı gözlenirken yüksek sıcaklıklarda şiddetteki azalmanın tersinir olmadığı saptandı. Değişik doz değerlerinde ışınlanan örnekler için elde edilen doz-cevap bulgularını açıklamak için farklı fonksiyonlar denendi ve her iki örnek için de doğrusal fonksiyona kare terim eklenerek elde edilen fonksiyonun deneysel sonuçlara en iyi uyumu sağladığı yargısına varıldı. Işınlamadan hemen sonra doz-cevap eğrilerinin doğrusal kısmından yararlanarak radyasyon dozunun CS için %3, SS için ise %4 yanılgı payı ile belirlenebileceği sonucuna varıldı. Mikrodalga doyum, doz-cevap, oda ve yüksek sıcaklıktaki sönüm bulguları birlikte değerlendirilerek spektrum benzetişim hesapları yapıldı. Bu yolla hesaplanan spektral parametre değerlerinin kullanılmasıyla oluşturulan kuramsal ESR spektrumlarının deneysel spektrumlar ile iyi bir uyum içerisinde oldukları belirlendi. Işınlama ile her iki örnek içerisinde iki farklı türde kökçe oluştuğu ancak CS'nin ve SS'nin bu kökçelerle ilgili radyasyon verimlerinin oldukça düşük olduğu ve dolayısı ile bu antibiyotiklerin radyasyonla sterilizasyonlarının olanaklı olduğu sonucuna varıldı.
  • Item
    Işınlama sonucunda Beta-Laktam grubu bazı antibiyotiklerde oluşan ara ürünlerin ESR yöntemi ile incelenmesi
    (Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Fizik Mühendisliği Anabilim Dalı, 2005) Tepe, Semra; Tepe Çam, Semra; Korkmaz, Mustafa; TAEK-SANAEM
    İlaç üretiminde önde gelen önemli hususlardan biri de steril olmuş birim doz preparasyonlarının hazırlanmasıdır. Preparasyonların mikroorganizmalardan arındırılması klasik sterilizasyon teknikleri ile yapıldığında, özellikle sıcaklığa duyarlı ilaç ve ilaç etkin maddelerinde, ciddi boyutlarda degradasyonlar ortaya çıkabilmektedir. Bu sakıncayı ortadan kaldırmak ya da hiç değilse azaltmak için günümüzde yüksek enerjili radyasyonun kullanılması yoluna gidilmektedir. Başka deyimle günümüzde biyolojik kökenli ürünlerin ve ilaçların sterilizasyonu için daha çok yüksek enerjili radyasyonun kullanılması tercih edilmektedir. Bu tez çalışmasında, beta-laktam ailesine giren antibiyotiklerin hazırlanmasında ilaç etkin maddesi olarak kullanılan biri karbapenem (Meropenem trihidrat) diğer ikisi penisilin (piperasilin monohidrat ve sultamisilin tosilat) grubuna dahil olan üç bileşiğin radyasyon duyarlıkları incelenerek bu etkin maddeleri içeren ilaçların radyasyonla sterilizasyonlarının yapılıp yapılamayacakları araştırılmıştır. Bileşikler radyosterilizasyon için uluslararası kabul gören doz limitleri içerisinde kalınarak 1, 3, 6, 10 ve 15 kGy doz değerlerinde gamma ışınları ile ışınlanmış ve ışınlama sonucunda bu bileşiklerde oluşan radyolitik ara ürünlerin miktarları, mikrodalga doyum davranışları, sıcaklığın bu ara ürünler üzerine etkileri, odqa ve yüksek sıcaklıklardaki kararlılıkları ESR spektroskopisi yardımı ile incelenmiştir. Işınlanan piperasilin monohidratın iki, sultamisilin tosilatın beş ve üçüncü bileşik olan meropenem trihidratın daha çok sayıda olmak üzere karmaşık sayılabilecek karakteristik rezonans tepesine sahip oldukları gözlenmiştir. Örneklerin ESR spektrumlarının mikrodalga gücüne bağlı değişimleri; 0,1-20 mW aralığında incelenerek spektruma katkı getiren olası radikal türleri belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra sıcaklığın bu radikal türleri üzerine olan etkileri araştırılmış ve bu amaçla örnek sıcaklığı 100-410 K arasında değiştirilerek spektrumlarda oluşan olası değişimler gözlenmeye çalışılmıştır. Sinyal şiddetlerinin düşük sıcaklıklarda artarken yüksek sıcaklıklarda azaldıkları belirlenmiştir. Ancak, spektrumların genel görünüşlerinin değişmediği görülmüştür. Sinyal şiddetlerinde düşük sıcaklıklarda gözlenen artışların tersinir, yüksek sıcaklıklardaki azalmaların ise tersinir olmadığı saptanmıştır. İki ay süre ile oda sıcaklığında bekletilen örneklerin sinyal şiddetlerinde zamanla ortaya çıkan olası değişimler incelenmiş ve tüm rezonans tepeleri ile ilgili şiddetlerin başlangıçta hızlı bir sönüm gösterdikleri ancak zaman ilerledikçe bu sönüm hızının azaldığı gözlenmiştir. Sinyal şiddeti sönüm verilerine en iyi uyan kuramsal fonksiyonlar araştırılmış ve bu yolla spektruma katkı getiren radikal türleri ve bunların oda sıcaklığındaki sönüm sabitleri belirlenmiştir. Yüksek sıcaklıklarda değişik sürelerle tavlanan örneklerin sinyal şiddetlerinde gözlenen azalmalar dikkate alınarak deneysel spektrumun oluşumuna katkı getiren radikal türlerinin sönüm aktivasyon enerjileri hesaplanmış ve bulunan değerlerin benzer molekül yapısına sahip olan bileşikler için literatürde elde edilen değerlerle uyumlu olduğu belirlenmiştir. Ancak, sultamisilin tosilat örneği ile ilgili tavlama bulgularına anlamlı sayılabilecek bir veri uyarlama işlemi yapılamadığından, bu bileşikte oluşan kökçe türlerinin aktivasyon enerjileri hesaplanamamıştır. Ayrıca tüm örnek türleri için doz-cevap eğrileri oluşturulmuş, bu eğrilerden yararlanarak incelenen bileşiklerin dozimetre malzemesi olarak kullanılıp kullanılamayacakları araştırılmıştır. Meropenem trihidrat bileşiğinin bu amaçla kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Tüm bu incelemelerin sonucunda, meropenem trihidrat örneği ESR spektrumunun oluşumuna değişik ağırlık oranlarında olmak üzere dört; piperasilin monohidrat ve sultamisilin tosilatın spektrumlarına da yine değişik ağırlık oranlarında olmak üzere iki farklı türde radikalin katkı getirdikleri yargısına varılmıştır. Moleküler yapılar dikkate alınarak bu radikallerin oluşum tepkimeleri için öneriler yapılmıştır. Önerilen radikal türlerinin ve bunların oluşum mekanizmalarının ancak spektrum simülasyon hesaplamalarının tamamlanması ile kesinlik kazanabileceğini belirtmek gerekir. Oldukça düşük sayılabilecek radyasyon verimine sahip olmaları nedeniyle her üç etkin maddeyi içeren ilaçların radyasyonla sterilizasyona uygun oldukları sonucuna varılmıştır.
  • Item
    Enerji dağınımlı x-ışını floresans (EDXRF) ile bileşiklerdeki kimyasal kaymanın incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005) Kalaycı, Yakup; Mutlu, Haluk; TAEK-SANAEM
    Bu çalışmada enerji dağınımlı X-ışını floresansı (EDXRF) yardımıyla Ni-Si ikili sisteminde alaşım etkisinin nikelin K-kabuğu floresans veriminde, Kp/Ka şiddet oranında ve tesir kesitinde oluşturduğu etkiler incelenmiştir. Sonuçlar, bazı Ni-Si alaşımları için mevcut elektronik yapı hesaplamalarından elde edilen sonuçlar, Ni’nin 3d-elektronik şekillenimi cinsinden tartışılmıştır.
  • Item
    Sularda düşük derişimlerde bulunan uranyumun polimerik adsorbanla tutulmasının kinetik incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004) Gürellier, Ruhsar; Sarıkaya, Yüksel; TAEK-ANAEM
    Sulu ortamlardan uranyumun uzaklaştırılması amacıyla polietilen glikolün akrilonitril içindeki çözeltisinin (60)Co-γ kaynağı ile ışınlanmasından iç içe geçmiş ağ yapıları (IPN) elde edilmiştir. IPN’ler 65 (0)C de 3,5 saat amidoksimleştirildikten sonra 10(-2) M uranyum nitrat çözeltisinde 17, 25, 35 ve 45 (0)C sıcaklıklarda adsorpsiyon dengesi kurulana dek bekletilmiştir. Adsorpsiyon ölçümleri, gama spektrometresi, gravimetri ve UV spektrofotometresi ile yapılmıştır. IPN’nin amidoksimleşme öncesi, sonrası ve uranyum tutunmasından sonraki yapı analizleri FTIR spektrometresi ile yorumlanmıştır. Sıcaklık yükseldikçe, uranyumun maksimum adsorplanma miktarının arttığı belirlenmiştir. 45 (0)C sıcaklıkta IPN’nin maksimum adsorpsiyon kapasitesi 602 mg U/g dir. Ayrıca, titreşimli ortamda yapılan bir çalışmada uranyum adsorpsiyonunun biraz arttığı belirlenmiştir. Farklı sıcaklıklardaki adsorpsiyon kapasitesinin (Q) zamanla değişimi izlenerek adsorpsiyonun 240 dakikaya kadar 0. dereceden olduğu belirlenmiştir. Sıcaklık yükseldikçe adsorpsiyon hızının arttığı gözlenmiş ve aktivasyon enerjisi 34.6 kJ/mol olarak hesaplanmıştır. Adsorpsiyon denge sabitinin sıcaklıkla değişiminden adsorpsiyon için ΔH, ΔS ve ΔG termodinamik nicelikleri hesaplanmıştır. Adsorpsiyon olayının endotermik olduğu belirlenmiştir. Olayın difüzyon kontrollü yani fiziksel adsorpsiyon olduğu kanısına varılmıştır. Çözeltinin derişimi 5x10(-4)-1x10(-2) M arasında değiştirilerek 20, 25, 35 ve 45 (0)C sıcaklıklarda adsorpsiyon izotermleri bulunmuştur. İzotermlerin düşük sıcaklıkta Giles C tipi iken yükselen sıcaklıkla Freundlich tipine benzediği belirlenmiştir.
  • Item
    Poliüretan membranlara benzoil peroksit başlatıcısı kullanarak çeşitli vinil monomerlerin (Akrilik asit, krotonik asit, akrilamid ve itakonik asit) aşılanması
    (Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000-12) Babayiğit, Doğan; Pulat, Mehlika; TAEK-RSGD
    Bu çalışmada, benzoil peroksit (BO) başlatıcısı kullanılarak akrilik asit (AA), krotonik asit (CA), akrilamid (AAm) ve itakonik asit (IA) ile aşı kopolimerleşmesi yapılarak poliüretanın (PU) su tutma kapasitesi geliştirildi. Belirli sıcaklıklarda AA, CA, AAm ve IA sulu çözeltileri membranların içine yerleştirilerek aşılama reaksiyonu gerçekleştirildi. Optimum sıcaklık, polimerleşme süresi, monomer ve başlatıcı konsantrasyonları sırasıyla; AA için 70 °C ;3h ;1.5 M ; 5.0 x 10(-2) M, CA için 70 °C ;1h ;1.5 M ; 4.0 x 10(-2) M , AAm için 80 °C ;2 h ; 4,0.10(-2) M ;1,5 M ve IA için 80 °C ;1saat ; 4,0.10(-2) M ; 1,5 M bulundu. Aşılanmış membranlar FTIR spektroskopisi ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile analliz edilerek görüldü ve PU membranların su tutma kapasitesine aşılamanın etkisi şişme ölçümleriyle tespit edildi.
  • Item
    Gama spektrometrik yöntem ile fosfojipsteki (226)Ra, (232)Th, (40)K aktivitelerinin ölçülmesi
    (Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004-06) Parmaksız, Aydın; Koru, Hüseyin; TAEK-SANAEM
    Fosfatlı gübreler, doğal radyonüklitler (238)U gibi ve bunların ürünlerini ihtiva eden fosfat madeni kayalarının endüstriyel işlenmesi sonucunda üretilir. Fosforik asit ve fosfatlı gübre üretiminde oldukça büyük miktarda bir yan ürün olarak ortaya çıkan fosfojips (PG), fosforik asit endüstrisinde ciddi depolama ve çevresel problemlere sebep olmaktadır. Fosforik asit üretim işlemi sırasında kimyasal olarak kalsiyuma benzeyen (226)Ra (t(1/2)=1600 yıl), fosfojipste kalır. Fosfatlı gübre üreten fabrikaların yanındaki büyük miktarlarda biriken fosfojips yığınları oldukça ciddi çevresel radyoaktivite sorunu ortaya çıkarır. Bu çalışmada, yığın halinde (60 000 ton) bekletilen fosfojips atığından alınan 80 fosfojips örneğinin, yüksek ayırma güçlü germanyum dedektörü olan bir gama spektrometresi kullanılarak doğal radyoaktivitesi ölçülmüştür. İncelenen fosfojips örneklerinde (226)Ra aktivitesinin ortalama olarak 546 Bq.kg(-1) olduğu bulunmuştur. Fosfojips örneklerindeki (232)Th ve (40)K aktiviteleri ise ihmal edilebilecek kadar küçük gözlenmiştir. İncelenen fosfojipsin yer seviyesinden 1 m yukarıda, 1 m(2) yüzey alanına 1-1,5 kg’ı yayılması durumunda, havaya verilen fazladan gama radyasyon doz hızı ~241 nGy/h olarak hesaplanmıştır.
  • Item
    X-ışını kırınımı yöntemi ile bazı schiff bazı ve fosfazen ligandlarının kristal yapı analizleri
    (Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Fizik Anabilim Dalı, 2002) Akduran (Calınlı), Nurcan; Hökelek, Tuncer; TAEK-SANAEM
    Bu çalışmada, aşağıdaki makrosiklik Schiff bazı ligandları ile monomerik, trimerik ve tetramerik fosfazenlerin kristal yapıları, tek kristal X-ışınları kırınımı yöntemiy le belirlenmiştir. Yapıların çözümlerinde; Enraf-Nonius CAD4 difraktometresinde toplanan şiddet verileri MolEN ve kişisel bilgisayarlar için geliştirilmiş WinGX paketindeki SHELXS97 ve SHELXL97 kristal yapı çözüm ve arıtım programları kullanılarak değerlendirilmiştir. Molekül içi ve moleküller arası etkileşmelerin belirlenmesinde PARST97 programı kullanılmıştır. Moleküler diyagram ve şekiller ise CHEMWIND ve ORTEP3 programları kullanılarak çizilmiştir. I) 1,5-Di[N-2-oksifenil-salisiliden]-3-oksapentan (C(30)H(28)N(2)O(5)) II) 2,6-Dioksa-14,18-diazatrisiklo [18,4,0,0(7,12)]-tetrakosa-7,9,11, 20,22, 24(1 )-hegzaen (C(20)H(26)N(2)O(2)) III) 3,4,6,7,15,16,17,18,19,20,21,27-Dodekahidro-2,5,8-trioksa- 16,20-diazatrisiklo [20.4.1(16,20)0.0(9,14)] heptakosa-9,11,13,22,24,26(1)- hegzaen (C(22)H(28)N(2)O(3)) IV) 3,4,6,7,15,16,17,18,19,20,21-Undekahidro-2,5,6-trioksa-16,20-diazatrisiklo [20.4.0.0(9,14)] hegzakosa-9,11,13,22,24,26(1)- hegzaen (C(21)H(28)N(2)O(3)) V) 15,21 -Bis(dietoksifosfinol)-2,5,8-trioksa-16,20-diaza-trisiklo[20.4.0.0(9,14)] hegzakosa-9,11,13,22,24,26(1 )-hegzaen-Etilfosfonik Asit-Su (1/1/1) (C(31)H(55)N(2)O(13)P(3)) VI) 15,21 -Bis{2-[(hidroksi)(metoksi)fosforîl]}-2,5,8-trioksa-16,20-diazatrisiklo [20.4.0.0(9,14)]hegzakosa-9,11,13,22,24,26(1 )-hegzaen-Su (1/2) (C(23)H(34)N(2)O(9)P(2).2H(2)O) VII) 2,4-[2,2'-Metilenbis(4-nitrofenoksi)]-2,4,6,6-tetrakloro-siklo-2λ(5),4λ(5),6λ(5)- trifosfazatrien(ansa) (C(13)H(8)CI(4)N(5)O(6)P(3)) VIII) 2,4,4,6,6-Pentakloro-2-(2,4,6-trimetilfenoksi)siklo 2λ(5),4λ(5),6λ(5)-trifosfazatrien (C(9)H(11)N(3)OP(3)CI(5)) IX) N-[Bis(2,4,6-trimetilfenoksi)fosfinol]-P,P,P-tris(2,4,6-trimetil-fenoksi) fosfazen (C(45)H(55)NO(6)P(2)) X) trans-2,6-Bis(n-propilamino)-2,4,4,6,8,8-hegza-tert-butilaminosiklo-2λ(5),4λ(5), 6λ(5),8λ(5) -tetrafosfazatetraen (C(30)H(76)N(2)P(4))
  • Item
    Kimyasal buhar çöktürme yöntemi ile bor karbür üretimi
    (Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Kimya Mühendisliği, 2001-01) İzmir, Abdullah İlker; Balcı, Suna; TAEK-RSGD
    Gelişen teknolojide yüksek teknoloji ürünleri önemli bir yer teşkil etmektedir. Dünyanın birçok ileri ülkesinde kompozit maddelerin üretimiyle uzay, havacılık, nükleer çalışmalar, sanayii v.b. alanlarda büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Hem dayanıklılık hem de enerji tasarrufu sağlaması; ulaşılması istenen hedeflere daha çabuk varılmasında önemli malzemedir. Bor karbür kompozit madde olarak çok amaçlı kullanıldığı gibi nötron tutucu özelliği nedeniyle nükleer yakıt kaplanmasında ve atıkların muhafazasında da kullanılmaktadır. Bu malzemenin kaynak malzemelerinden olan borun dünya rezervlerinin % 63 'den fazlası Türkiye'de bulunmaktadır. Bu nedenle stratejik malzeme olan kompozitlerden bor karbürün Türkiye'de üretilmesi daha da büyük bir önem arz etmektedir. Bu çalışmada yüksek teknoloji ürünü olan bor karbürün üretiminde bor kaynağı olarak BCb, karbon kaynağı olarak da CCU kullanılırken sabit B/C oranında sıcaklığın ürün çeşidi ve ürün niteliği üzerindeki etkileri incelenmiştir. 1050-1325°C aralığında yürütülen çalışmalarda, ürün niteliği X-ışını kırınım desenleri (XRD), taramalı mikroskop görüntüleri (SEM), atomik kuvvet mikroskobu (AFM), X-ışım floresans (XRF) teknikleri yardımıyla incelenmiştir. XRD sonuçlarında bor karbür pikleri elde edilirken XRF sonuçları tepkimede olası yan ürünlerin oluşmadığını göstermektedir. AFM çalışmasında yüzey morfolojisi incelenmiştir ve sıcaklıkla pürüzlülüğün azaldığı ancak bazı tepe ve çukurların oluştuğu saptanmıştır. SEM resimlerinde AFM çekimlerinde meydana gelen bu değişimin, kaplamanın amorf yapıya dönüşmesinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Sıcaklık artışının ürün kaplama yapısında çekirdeksel bir oluşum yerine amorf bir yapının oluşmasına neden olduğu saptanmıştır. Sıcaklık değişiminin yan tepkimelerin oluşumunda bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir.
  • Item
    Yüksek sıcaklık süperiletkenlerde fiziksel özellikler
    (Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003) Aksu, Erhan; Gencer, Ali; TAEK-SANAEM
    Bu tez çalışmasında, Bi(1.6) Pb(0.4)Sr(2)Ca(2)Cu(3)O(10), Bi(1.84)Pb(0.34)Sr(1.91)Ca(2.03)Cu(2.06)O(10), Tl(2)Ba(2)Ca(2)Cu(3)O(10) ve Bi-2212/Ag kompozisyonlarına sahip yüksek sıcaklık süperiletken malzemelerin magnetik karakterizasyonıı, ac magnetik alınganlık ve elektriksel direnç ölçme teknikleri ile yapıldı. Bi(1.16)Pb(0.4)Sr(2)Ca(2)Cu(3)O(10) ve Bi(1.84)Pb(0.34)Sr(1.91)iCa(2.03)Cu(2.06)O(10) yüksek sıcaklık süperi(etkenleri sıvı amonyum nitrat yöntemi ile TI(2)Ba(2)Ca(2)Cu(3)O(10) süperiletkeni ise geleneksel katıhal reaksiyon metodu ile üretilmişlerdir. Bunların yanı sıra çok fılamanlı Bi-2212/Ag süperiletkeni ise, tüp içerisinde toz tekniği kullanılarak üretildi. Yapısal karakterizasyonlar, X-ışım toz kırınım (XRD) deneyleri ve taramalı elektron mikroskop (SEM) çalışmaları ile incelendi. Tetragonal kristal yapıya sahip Bi(1.6) Pb(0.4)Sr(2)Ca(2)Cu(3)O(10) ve Tl(2)Ba(2)Ca(2)Cu(3)O(10)yüksek sıcaklık süperiletkenlerinin birim hücre parametreleri sırasıyla, a=b=5.3538 A ve c=37.1137 À, a=b=3.8520 Â ve c=35.5970 Â olarak hesaplandı. Bulunan sonuçların literatürdeki sonuçlarla tutarlı olduğu görüldü. Bununla birlikte, SEM çalışması sonuçları ile malzemelere ait faz yapısı ve tanecik büyüklükleri hakkında bilgi edinilmeye çalışıldı. Yüksek sıcaklık süperiletken malzemeler üzerinde temel ve yüksek mertebeden harmonık alınganlık ölçümleri X(n) = Xn + iXn (n=1, 2, 3, 5 ve 7), 15 K-140 K sıcaklık aralığında, 8 A/m-1600 A/m alan genliklerinde vc 11 Hz-2110 Hz frekanslarda yapıldı. Tüm alınganlık ölçümleri uygulanan ac alana ve frekansa bağımlılık göstermektedir. Gözlenen bağımlılıklar Bean modeli kullanılarak analiz edildi. Sıcaklık ölçeği için sızma alanı H(p)=H(α)(1l-t)β formunda yarı-deneysel bir fonksiyon olarak bulundu Bi(16)Pb(0.4)Sr(2)Ca(2)Cu(3)O(10) için en iyi parametre değerleri H(α) = 3.3x10(4) A/m ve β=2.05 olarak elde edildi. Tek mertebeli harmonik alınganlık ölçümleri ile Bean modelinden elde edilen teorik sonuçların karşılaştırılması yapıldı. AC kayıplar Bean modeli ile hesaplandı ve deneysel verilerle karşılaştırıldı. Düşük sıcaklıklarda ve düşük alanlarda Bean modeli ile deneysel sonuçlar uyum içerisindedir. Bununla birlikte, Bean modeli yüksek sıcaklıklarda ve büyük alanlardaki davranışı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Son olarak çok fılamanlı Bi-2212/Ag şerit süperiletken malzemesinde ac alan, fılamanlaıa dik (DİK) ve paralel (PAR) bir şekilde uygulandı. Yapılan temel harmonik alınganlık ölçümlerinde alan ve frekans bağımlılığının olduğu gözlendi. Ayrıca, ac alınganlık ölçümlerinin malzemenin alana dik ve paralel yerleştirilmesine bağımlılık gösterdiği tespit edildi.
  • Item
    A modelling study for the health risk posed by nuclear power plant in Bulgaria at different parts of Turkey
    (The Middle East Technical University, Department of Environmental Engineering, 2003-12) Ünver, Özge; Tuncel, Gürdal; TAEK-NGD
    In this study, following a severe accident at Kozloduy nuclear plant in Bulgaria how Turkey would be affected was investigated. The severe accident refers to core meltdown accident with catastrophic failure of containment. The model used is HySPLIT model developed in America. The worst day was predicted considering deposition of radionuclides. For initial runs, accidental release of 1-131 and Cs-137 radionuclides was modeled for each day of year 2000 to find the worst day, seen to result from release beginning on April 7th 2000. After modeling release of all radionuclides for the worst day, radiation dose at different receptors, 12 most populated cities over Turkey has been calculated via different pathways. Late effects, fatal cancer, non-fatal cancer and hereditary risks, has been investigated for these receptors. The mostly affected part of Turkey was Marmara region and fatal cancer 111 risk therein was 7x1 O'2 %. The collective health risk throughout Turkey was approximately 20 600 people. The same approach was then applied for investigating health risk of proposed nuclear reactor at Akkuyu, Turkey. In this case, the worst day was resulted from release beginning on 21st of February 2000. The worst affected part was the narrow strip in Central Anatolia extending to the north-eastern cost and fatal cancer risk in this region was 3.4x10'1 %. The collective health risk over Turkey was approximately 30 600 people. The results showed that Kozloduy nuclear plant has dominating effect throughout Turkey, but proposed Akkuyu reactor affects very limited region. Keywords: Nuclear, HySPLIT, accident, Kozloduy.